SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

CİHAD BAHSİ

<< 2774 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا مَخْلَدُ بْنُ خَالِدٍ حَدَّثَنَا أَبُو عَاصِمٍ عَنْ أَبِي بَكْرَةَ بَكَّارِ بْنِ عَبْدِ الْعَزِيزِ أَخْبَرَنِي أَبِي عَبْدُ الْعَزِيزِ عَنْ أَبِي بَكْرَةَ عَنْ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنَّهُ كَانَ إِذَا جَاءَهُ أَمْرُ سُرُورٍ أَوْ بُشِّرَ بِهِ خَرَّ سَاجِدًا شَاكِرًا لِلَّهِ

 

Ebû Bekre'den demiştir ki:

 

Nebi sallallahu aleyhi ve selleme, sevindirici bir haber ulaşınca veya kendisine bir müjde verilince Allah'a secde-i şükr ederek yere kapanırdı.

 

 

İzah:

Tirmizi, siyer; İbn Mace, İkame

 

Bu hadis-i şerif, şükür secdesinin meşruluğuna bir delildir. Sübul'us-Selam müellifi Sana'ni'nin beyanına göre; İmam Şafiî (r.a) ile İmam Ahmed (r.a) bu görüştedir. İmam Malik ile İmam Ebû Hanife'ye göre; şükür secdesinde bir kerahet olmadığı gibi mendup ta değildir. Şükür secdesi için, taharetin şart olup olmadığı hususunda ulema ihti­laf etmiştir. Bazıları, namaza kıyas ederek şükür secdesi için de taharetin şart olduğunu söylerken, bazıları da şart olmadığını söylemişlerdir. İmam Sammanî, taharetin şart olmadığı görüşündedir.

 

Neyl'ul-Evtar müellifi Şevkani; şükür secdesinde tekbir getirileceğine dair bir delilin bulunmadığını söylüyor.

 

Zad'ül-Mead müellifi İbn Cevzi; Hz. Ka'b b. Malik'in tevbesinin kabul edildiği haberini alınca, secdeye vardığını, bunun her hayırlı haberin gelme­sinde secdeye varmanın sahabenin adeti olduğuna delalet ettiğini ve bu sec­de’nin, yeni ni’metlere erişilip, musibetlerden kurtulunca yapılan şükür sec­desinden başka bir şey olmadığını söylüyor. Yine İbn Kayyim'in ifadesine göre; Ebû Bekir es-Sıddık, Müseylemetü'l-kezab'ın ölüm haberini alınca; şü­kür secdesine vardığı gibi Hz. Ali, Haricilerden Züssedyi denilen kişi ölü olarak bulunduğu zaman, Nebi s.a.v.de Hz. Cebrail'in "Kendisi­ne bir defa salat okuyan bir kimseye, bu salatı karşılığında Allah'ın o kula on defa salatta bulunacağı" haberini getirdiği zaman ve ümmetine üç defa şefaatta bulunup da üçünün de kabul edildiğinde, şükür secdesine varmış­tır. Nitekim Nebi s.a.v.’in şefaat duasının kabul edilmesi meselesi, (2775) numarada sunacağımız hadis-i şerifte açıklanacaktır.

 

Şükür secdesi, konusunda Hanefilerin ed-Dürrü'l-Muhtar isimli meş­hur kitabında "Şükür secdesi müstehabdır. Bununla fetva verilir." diyor. Hanefî ulemasından, îbn Abidin de bu metni açıklarken şunları kaydetmiş­tir: Şükür secdesi, yeni bir ni’mete nail olan veya Allah Teâlâ kendisine mal, evlat ihsan eden, yahut bir musibetten kurtulan kimselere müstehaptır. Bu secde için kıbleye dönülür, Allah Teâlâ'ya şükür için secde edilir. Secdede Allah'a hamd ile tesbih ve tekbir getirilir. Ondan sonra secde-i tilavette ol­duğu gibi, secdeden baş kaldırılır. Sirâc şarihinin "bununla fetva verilir" sözü imameynindir.

 

Ebu Hanife’ye gelince; Muhit'de onun "Ben bu secdeyi vacip görmü­yorum. Çünkü vacip olsa, her an vacip olurdu. Zira Allah Telâlâ'nın kulu­na verdiği nimetler, kesintisiz devam eder. Bunda; güç yetmeyecek şeyi tek­lif vardır." dediği rivayet olunmuştur. Zahire'de İmam Muhammed'den ri­vayet olunduğuna göre; İmam Azam, secde-i şükürü bir şey saymazmış. Mütekaddimin ulema bunun manası hakkında ihtilafa düştü; bazıları "Onu sün­net saymazdı" demek olduğunu; bazıları da "tam şükür olmaz" demek is­tediğini söylemişler. "Çünkü şükrün tamamı Mekke'nin fethi gününde Nebi (s.a.v.)'in yaptığı gibi iki rek'at namazla olur" demişlerdir. İmam Azam, bu sözü ile secde-i şükür, vacip değildir, demek istemiştir, diyenler olduğu gibi, "Meşru değildir. Yapılması mekruhtur. Ondan dolayı sevap verilmez, bilakis terki evladır" manasına geldiğini söyleyenler de olmuştur. Musaffa sahibi, bu kavli ekser ulemaya nisbet etmiştir. Ekser ulemanın bu kavli, İmam Azam'dan sübut bulmuş bir rivayete dayanıyorsa mesele yoktur. Aksi tak­dirde, yukarıdaki iki ibaresinden her ikisi de ihtimallidir. En zahir mana müstehab olmasıdır. Nitekim bunu imam Muhammed nassan bildirmiştir. Bu hususta birçok hadisler varid olmuş. Bu işi, Ebû Bekir Ömer ve Ali (r.a) hazeratı yapmışlardır. Nebi (s.a.v.)'in fiilinden mensuhtur diye, bahset­mek doğru olamaz. "Hılye'de böyle denilmiştir." ibaresi kısaltılmıştır. Sö­zün tamamı Hılye ile İmdad'dadır. Onlara müracaat edebilirsiniz.

 

Münye şerhinin sonunda şöyle denilmektedir: "Bu hususta Nebi (s.a.v.)'den bîr çok rivayetler varid olmuştur. Ondan (secde-i şükürden) menedilmez. Çünkü onda (secdede) tevazu vardır. Fetva buna göredir."

 

Eşbah'ın çeşitli meseleler bahsinde şu satırlar vadır: "Secde-i .şükür, İmam Azam'a göre, vacip değil, caizdir. Ondan rivayet edilen "Secde-i şükür va­cip olarak meşru değildir." sözünün manası da budur, ttimad edilen kavle göre, ihtilaf onun caiz olup olmadığında değil, sünnet olmasındadır."

 

"Lakin namazdan sonra yapılması mekruhtur." Münye şerhinde şöyle denilmiştir: "Sebebsiz dursa ibadet değildir. Ama mekruh da sayılmaz. Na­mazın ardından yapılan secde mekruhtur. Çünkü cahiller onun sünnet veya vacip olduğuna itikat ederler. Buna sebeb olan her mubah mekruhtur."

 

Hülasa şudur: Sebebsiz yapılan secde, cahillerin sünnet olduğuna itika­dına vesile olmazsa mekruh değildir. Ben, vitir namazından sonra bu secde­ye devam eden birini gördüm. Bunun aslının ve senedinin olduğunu söylü­yordu. Kendisine buradakini söyledim. Hemen secdeyi terketti.[bk Davudoğlu İbn Abidin III, 246-247.]